Haber

‘Deprem değil, afet değil katliam’

Gazeteci yazar Hakkı Özdal, 6 Şubat depremlerinin bir afet ya da deprem olmadığını, “ekonomik ve siyasi katmanları, zaman içinde koşullarının oluşması ve durdurulması çağrıları olan bir katliam” olduğunu yazdı. Yaşananların bir kapitalist sömürü katliamı olduğuna değinen Özdal, yıkım bölgelerinde yaşanan vahşete de dikkat çekerek, “Önce insanları ölüme, ardından derin güvenlik sorunlarına terk eden kapitalist devlet, bu kargaşanın ta kendisidir. kendisi.”

Hakkı Özdal’ın Mavi Defter’de yayınlanan “Anadolu katliamı” başlıklı yazısının ilgili bölümü şöyle:

“Bu vahşetin en önemli faili elbette 20 yıldır ve bugün Türkiye’yi yöneten siyasi iktidardır. Ancak tarih ve aktörler açısından sorumluluk çizgisi çok daha katmanlı ve geniştir… Eylül’den sonra 12, Türkiye’nin neoliberal kapitalist dönüşümünü yöneten, Ekonomik, siyasi ve kültürel sözleşmelerini üstlenen herkes olanlardan doğrudan sorumludur. Tekelci burjuvazi, ‘Batılı’ ve ‘İslamcı’ ile kapitalist sınıfın tüm kesimleri, eşraf ve taşra ekonomisinin ağaları, tarikatların, cemaatlerin ve diğer dini kuruluşların hacıları; tüm bunların uzantısı Asalak siyasi sınıf ve sivil-asker bürokrasisinin tüm yönetici grubu, Müslümanların kanını akıtan bu katliamın suçlu ortaklarıdır. yüzbinlerce Anadolu insanı canına kıydı, milyonlarcasını da dehşet içinde sahipsiz bıraktı.

Bugün bizzat bu kesimlerin halkı birlik ve beraberliğe davet etmesi sadece ikiyüzlülük değil, aynı zamanda bir kabahatin örtbas edilmesidir. Türkiye halkı kendisine dayatılan tüm suni ayrımları tereddütsüz aşarak dayanışma gösterdi. Bu konuda kimsenin tavsiyesine veya kibirli dürtülerine ihtiyacı yoktur. Asla olmadı. Halkın başına gelen felaketi anlaması için yardıma ihtiyacı yok. Türkiye halkının artık içine itildiği yıkımın tüm sorumlularından kurtulması, ülkenin ve toplumun yeniden inşası için örgütlenmesi gerekmektedir.

Yıkımın yaşandığı coğrafya, yanlış bir şekilde ‘Anadolu sermayesi’ olarak da adlandırılan uluslararası sermaye, yerli tekelci burjuvazi ve dindar burjuva katmanlarının ortaklaşa yürüttüğü bir sömürü alanıdır. Maraş’taki iplik şubesi, aralarında örneğin IKEA’nın da bulunduğu uluslararası tekellerin tedarik merkezlerinden biridir. Antep ve Urfa dokuma sektörü, ucuz işgücü ile ‘rekabet avantajı’ sağlıyor, pandemide, kar kentinin ele geçirildiği ve kışın olduğu gibi azgın maliyet koşullarında onbinlerce işçi cepheye sürülüyor. 2022, birlik ve hatta en küçük sosyal ve ekonomik dayanışma bile ‘terör’ ile ilişkilendiriliyor. şehirler emek cehennemidir. Adıyaman, uluslararası sigara tekellerinin stratejik çıkarları ve özelleştirme politikaları kapsamında tütün üreticisi köylünün geçim kaynaklarının bazen jandarma sopası teknikleriyle tasfiye edildiği bir yoksullar şehridir. “Mesleki eğitim” adı altında (devletin MESEM markasıyla kurumsallaştırdığı) çocuk personel sömürüsünün de beyin sarsıntısının da merkez üsleri. Aylık bin 200 lira bedelle okullarından alınıp ‘ihracatçı’ sanayinin siperlerine sürülen çocuklar, kendilerine ve ailelerine uygun görülen evlerde kıskıvrak yakalandı. Maraş, Antep, Adıyaman, Hatay, Malatya ve diğer şehirlerin derme çatma binalarında yaşayan işçiler, kapitalist üretim halkalarının girdi maddesi olarak yığıldığı bu çürümüş binalarda ölüme terk edildi. Öğretmenler, hemşireler, doktorlar, mühendisler, tüm meslek sahipleri ve küçük memurlar, kendilerine süslü sözlerle satılan veya kiralanan ev görünümlü tabutlarda; Demir ve betondan çalan hain müteahhitlerin çıkar hırsları içinde ezilerek can verdi.

6 Şubat’ta Anadolu’nun güney ve doğu illerinde yaşanan katliam, bu taraflarla kapitalist sömürünün katliamıdır. Yukarıda listelenen suçlu ortakların kardeşlik tablosu, bu sömürünün kendisidir. Depremden hemen sonra, bazen bir sitem olarak söylenen “devlet nerede” sorusuna belki de masanın ortasından cevap verilmesi gerekir: Devlet yoktur, Türkiye’nin kapitalist devleti budur. İhaleleri ve imtiyazları dağıtacak, parayı dolaşıma sokacak, sömürüyü organize edip düzenleyecek ama yatak odalarına gömülü yorgun işçilerden hayatta kalanlara kurtarma ekipleri gönderemeyecek bir devlet. İhale dağıtan, kâr garantisi veren, bu sömürü düzeninin devamı için gerekli siyasi-toplumsal ‘güvenliği’ zorla sağlayan bir devlet. Adını depremden alan rejimin irtibat bürosunun yaptığı muhbirlik uygulaması, Erdoğan’ın tüm konuşmalarındaki açık tehditler, asalak ve satıcı medya görevlilerinin yazı ve sözleri bu zorlamanın, bu şiddetin araçlarıdır.

Ama bugün ülkemizin yıkımı ve her birimizin içinde bu şiddet araçlarının yarattığı gücün nasıl kağıttan yapıldığını gösteren bir ışıltı var. Bugün Türkiye gerçekten de tarihsel olarak bir dönüm noktasında, merkezi siyasetin çelişkileri düzeyinde değil. Klişe bir tabirle ‘dipte’yiz – ve – aktörler değişse de ya bu tabandan çıkacağız ya da o temelde kalacağız. Bugün Türk toplumu ile sermaye diktatörlüğü arasındaki ölümcül çelişkinin enkazı, yüzbinlerce can kaybı, yıkılan şehirleri ve tarihi-toplumsal varlıklarıyla ortaya çıktığı bir andayız. Bu çelişkiler siyasi partiler, resmi ya da ‘sivil’ kurumlar tarafından değil, sınıf çelişkileri ve çabanın nesnel koşulları tarafından belirlenir. Olağan veya olağanüstü durumlarda devlet aygıtına ve işlevlerine taraf veren sınıf savaşıdır. Türkiye, sermayenin kısa vadeli çıkarları uğruna insani, doğal ve hatta tarihsel varlığının ateşe atıldığı bir noktadadır ama o ateş çatıyı da kaplar. Buradaki seçeneklerimiz, sermayenin farklı kesimlerinden gelen rakip projelerle sınırlı değildir.

Bu yıkıma yönelik öfkenin gerçek amaçlardan sapmasına ve ‘asayiş sorunu’ görünümüne bürünmesine neden olan şiddet görüntüleri, başta deprem bölgesindeki vatandaşlar olmak üzere ülkemizin önünde ürkütücü bir başka boyut oluşturmaktadır. Neofaşist ajitatörler, özel şirketlerin neredeyse bir grup temsilcisinden oluşan neoliberal Saray kabinesinin imdadına yetişiyor. Yıkım alanlarındaki güvenlik sorunlarının travmatik seyri en çok yıkımı yapanların işine geliyor. İnsanları öldükten sonra önce derin güvenlik sorunlarına terk eden kapitalist devlet, bu kargaşanın ta kendisidir.” (HABER MERKEZİ)

gercusajans.com.tr

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
istanbul escort
istanbul escort
istanbul escort