Şerafettin Kalay şunu yazdı: Beytü’l Makdis Kudüs
İlahiyatçı Dr. M. Şerafettin Kalay’ın yazdığı “Beytü’l Makdis Kudüs” kitabı Safa Yayın Dağıtım yayınları arasında okurlarla buluştu. Kitabın tanıtımı şu şekilde:
“Kalplerimize iman ışıltısını yerleştiren Rabbimize sonsuz hamd, rehberimiz Peygamberimiz Muhammed Mustafa’ya sonsuz salat ve selamlar sunuyoruz.
Onun temiz ve nezih ailesine, ashabına ve onun öğrettiği doğru yolda kıyamete kadar yürümüş, İslam’ın sevinçlerini yaşayarak bu dünyadan nurla göçüp gitmiş tüm müminlere rahmet ve mağfiret niyaz ediyoruz. inanç.
Yeryüzüne dağılmış birçok uyarı işareti vardır. Dalgalar halinde uzanan ormanlar, göz alabildiğine yeşille kaplı ovalar, gri bulanık çöller, bazen heyecanlanan, yoğunlaşan, beyaz köpükler saçan, bazen gökyüzünün mavisini huzurla yansıtan denizler ya da sakin sakin süzülen beyaz bulutlar. mavi, kıvrımlı nehirlerin ortasında, çoğu kez onlara yoldaş olduk. Sonu ve sonu olmayan yollar, heybetini bulutlarla kaplayan dağlar… Geçmiş milletlerin yaşadığı, geride nice anılar bırakan topraklar, bazen rüzgarlar, rüzgarlarla dans eden yapraklar, toz ve toprak harabelerin arasında dolaşır. hepsi bir uyarı işaretidir. Bunlar insanların garip bir şekilde acı hissetmesine neden olan terk edilmiş kasabalar.
Başlangıçta Beytülmakdis olarak bilinen Kudüs, tarihin, yürek kırıklığının, acının, üzüntünün, öfkenin, öfkeyle yanmanın, kararlılığın ve umudun birbiriyle yarıştığı bir topraktır. İnsanı çevresiyle birlikte tarihin derinliklerine götüren, sonra da acı gerçeklerle karşı karşıya bırakan bir coğrafyadır.
Bu topraklara yolculuk, her adımın tarih, her adımın ders, her adımın ufku genişleten, bilinci yenileyen bir yolculuktur.
Yıllarca işgal altında olması ve işgale duyulan öfke nedeniyle buraya gitmek, ziyaret etmek istenmemiştir. Gitmenin caiz olduğunu düşünmeyenler de vardı… Ama bilinmesi gereken bir gerçek var ki, ilim ehli tarafından fetva verilirken tüm delillerin, şartların ve bilgilerin akılda yoğrulması gerekir. farklı açılardan değerlendirilerek gerekiyorsa önümüzdeki yıllara etkisi de düşünülerek karar verilmelidir.
Caiz değildir diye fetva verilirken çoğu kez bu topraklara seyahat etmenin bilgi, kültür ve bilinç açısından faydaları dikkate alınmamış, ümmet olmanın, kardeş olmanın anlamı dikkate alınmamış, yurdumuzu terk edip onlarla omuz omuza duran oradaki kardeşlerimizin yüreklerine nasıl bir iman kazandırılacağı dikkate alınmadı. Gelecek yıllar aklıma gelmedi. Bu gezilerin asırlardır süren iman kardeşliği bağlarını yeniden alevlendireceği ve buna bir kez daha köprü olabileceği zannedildi. Sadece devlet olma olgunluğuna bile ulaşmamış İsrail’in işgali altında olduğunu düşünürsek.
Beytullah’ın etrafında birbirimizi görmemiz, hep birlikte Rabbimize secde etmemiz, en kalbi duygularımızı aktarmamız, Arafat’ta yer alıp ellerimizi semaya kaldırmamız gerektiği gibi Mescid-i Aksa’da da bir araya gelmemiz gerekiyor. Mescid-i Aksa’nın hareminde.
Kendi gözlerinizle görmenin, onun bir parçası olmanın, duvarlarına, ağaçlarına dokunmanın, sokaklarında, avlularında yürümenin etkisini iyi düşünün. O zaman bunun ne anlama geldiği daha iyi anlaşılacaktır.
Yıllar önce Müslüman boksör Muhammed Ali, Necmeddin Erbakan’ın davetiyle İstanbul’a geldi. Sultan Ahmed Camii’nde cuma namazını kıldıktan sonra dışarı çıkıp kendisi için hazırlanan yüksek sahneye çıktığında göz alabildiğine uzanan devasa kalabalığı görünce gözyaşlarını tutamadı. Aslında tanınmış ve sevilen bir insandı. Spor salonları onun adıyla çınlıyordu. Kalabalığa da alışıktı. Ancak kendi ifadesiyle ilk kez bu kadar çok beyaz Müslümanı bir arada görüyordu. İlk kez kendisini bu kadar büyük bir insan topluluğunun ayrılmaz bir parçası olarak görüyordu. Böyle bir manzarayı hiç hayal etmemişti. Bu insanlar onu kardeş gibi seviyorlardı. Duyduğu şuydu: “Ali! Ali!” Sesleri “Sen bizdensin, biz de senden!” diyor. demek istiyordu ve M. Ali ağlıyordu.
Hac yolculuğunun Malcom üzerindeki etkisi ne kadar büyüktü. Hac’dan bambaşka bir insan olarak döndü. Çünkü orada beyaz kardeşlerini de gördü. Onu kucakladılar ve hiçbir göstermelik ya da yapay nezaket göstermeden kucakladılar. Gönülden geldiler ve birbirlerine kardeş gibi davrandılar. Aynı sıcak muameleyi diğer siyahi insanlara da gösterdiler. Kardeşleri onun kalbindeki nefreti, zihnindeki kötü görüntüleri silmeyi başarmışlardı. Bu haçtan sonra, şehadetine kadar hayatının akışı ve sohbetleri ne kadar değişmişti!..
Evet birbirimizi eksiklerimizle, fazlalıklarımızla görmeye, yıllardır kaybedilmeye çalışılan kardeşliği yeniden kazanmaya, eksiklerimizi tamamlamaya, bilincimizi yenilemeye, duygularımızı, bilgi ve deneyimlerimizi paylaşmaya ihtiyacımız var. Nasıl ki gündüzün geceye ihtiyacı varsa, hız kazanmak için de düşmanlarımızı görmeye ihtiyacımız var…
Beytü’l-Makdis’i, Beytü’l-Lahm’ı, Halilu’r-Rahman’ı, Eriha’yı, kısacası Filistin’i görmemiz, bilgi ve farkındalığımızı tazelememiz, oradaki kardeşlerimize güven ve güç vermemiz gerekiyor. .
Bu kitap, tarih ve bilinç dolu yolculuğunuzda size eşlik etmek, özlü bilgiler vermek arzusuyla yazıldı.
Hayırlara vesile olmasını Rabbimizden niyaz ediyoruz…”